top of page

Şiir

  • Yazarın fotoğrafı: corvinaecorvus
    corvinaecorvus
  • 12 May 2022
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 11 Mar 2023


 

Karga

2 Kasım 2021

 

Şiir - Aladağlar/Emler Zirvesi - 3723 metre.

Şiir denilince akla… Aslında tam olarak bilmiyorum ne geliyor fakat akla gelen şeyin şiir olmadığı kesin. Bazıları için hiçbir şey ifade etmiyor, saçma geliyor belki de hatta ‘’kelimelerin yerlerini değiştirip kafiyeli satırlar oluşturma çabası’’ olarak yorumlayan da gördüm. Bu kadarı da andavalca geliyor gerçi. Sevenler genelde büyüsüne kapılarak seviyorlar aslında, kulaklarına hoş geldiği için, süslü kelimelere kanarak. Romantizmin büyüsüne kapılıyorlar aslında.


Romantizm demişken, onun da anlamı çok kurcalanır hale geldi hatta öyle ki artık sevdiğine jest yapan herkes romantik kabul ediliyor sanki romantizm bundan ibaretmiş gibi. Ne ola ki bu Romantizm? Düşünce akımı diyebiliriz, doğaya ve duygulara verdiği önemle bilinen bir akımdır bu ancak şunu da belirtmek lazım ki insanın iyicil duygularına odaklanır romantizm, karanlık tarafından bahsetmez. Bir anlamda kolaycıdır yani, insanı olduğu gibi kabul etmez aslında. İşte bu, ikiyüzlülüğe varan kolaycılığın büyüsüne kapılır birçok insan bin bir süsle servis edilen sözlere. İşte ben bunu sevemiyorum, çok sade olmasına karşın çok özel olarak yaşanan duyguların bu süslü ifadesini sevmiyorum, sevemiyorum bir türlü. Kaldı ki şiir sadece romantizmden de ibaret değil ancak şiiri sevenler de başka bir türün farkına bile varmıyor çünkü büyüsüne kapılıp şuursuzca seviyor şiiri. Gerçi artık ne şiir seven erkekler ne de onları seven kadınlar kaldı,[1] romantizm de bir geçer akçe olmaktan çıktı sayılır.


Doğrusunu söylemek gerekirse biz romantizmle boşanamamış bir çift gibiyiz; ne onunla oluyor ne de onsuz. İnsanları duygulara indirgediği, süslü sözleri ile bir anlamda büyülediği için kızıyorum fakat yeri geldiğinde yaşattığı duygulardan ötürü de vazgeçemiyorum. Lakin ben artırarak giden, yani ‘’övgü Allah övgü, övgü Allah övgü’’ şeklinde yazılan şiirdense eksilterek yazılan şiiri daha çok severim. Çünkü kaybederek öğrenir insan. Tam da bu yüzden sevginin hayatına ne kattığından çok o sevgi hayatından gidince ne değişebilir, bunun itirafını daha etkili buluyorum. Ayağı gerçeğe daha çok basıyor çünkü… Ayağı gerçeğe basmak demişken, ben, deniz övgülerinden de pek haz etmem mesela çünkü deniz kandırır insanı, en tatlı yüzünü en sert anından önce gösterir mesela. Bir fırtınaya bakar tüm pisliklerini önüne sermesi. Hayat gibidir yani deniz; sürekli çalkantılı ancak sonsuzluk vadeder insana. Dağlar dürüsttür mesela, kandırmaz insanı. Giden kimsenin şüphesi yoktur hırpalanacağından. Çünkü bilirsin hırçın olacağını, dizlerinin aşınacağı kesindir. Bazıları ‘’zirveye çıktığında tüm yorgunluğunu unutuyorsun’’ der, halt etmişler! Yorgunluğunu unuttuğun falan yok sadece umursamıyorsun çünkü her şeyi kabullenerek geldin ve zirvenin tadını çıkartmaya çalışıyorsun. Bu açından bakınca dağlar da sevgiliyi andırıyor olsa gerek; hırçın, yorucu, yeri geldiğinde hırpalayıcı. Fakat ne fark eder ki? Sevince seviyor insan ya da daha güzeli sevmeyi seviyor insan…


''Severim,

Böyle yağmurlu havaları,

Severim, sevmesine amma...

Palton olacak,

Şapkan, şemsiyen olacak.''


Benzer şekilde yağmuru da delicesine severim, hatta beni kasten sağanağın altında ceket ve tişört ile dolaşırken görmeniz pek muhtemel ancak yağmur övgüsü yapan şiirleri sevmem çünkü yağmur bazıları için damlalar cama çarparken kahve demlemek iken bazıları içinse sığınak arayışının telaşıdır. Demiyorum ki başkalarına göre yaşayalım, başkaları mutlu olamıyorsa biz de olmayalım ancak yazılan şey bir hikâye anlatmalı çünkü şiir birbirinden güzel tamlamaların art arda dizilip övgülerin yağdırılması değildir. Ancak şiir en ayrıcalıklı duyguların ifadesine izin verdiği için özeldir. Şiiri sanat yapan şey de budur, bir hikâye anlatır ve bu hikâye biriciktir.


Orada burada, şiiri seven insanları etkilemek için söylenen o şaşalı cümlelere elbet ki denk gelmişsinizdir. O insanları böyle etkileyeceğini sanmak ise şiiri anlamamaktır. İnsanın şiire olan düşkünlüğü ise o biricik hikâyeyi dinleme ayrıcalığına sahip olmaktan geçer ve aynı şekilde, durup karşısındakinin hikâyesini dinlemeye vakit ayırmayan birisi karşısındakini sevemez, merak etmeyen insan ise zaten sevilmeyi hak etmez. Madem öyle, acısını bilmediğiniz, sevincini görmediğiniz bir insana sarf ettiğiniz sevgi sözleri ne kadar gerçek olabilir, ne kadar samimidir?


Şiiri idealize etmediğimiz ancak yerden yere de vurmadığımız bir günde görüşmek üzere…

 

[1] Kadın-erkek örneklemi üzerinden gittim çünkü ben bu yazıyı kendim üzerinden yazıyorum, burada herhangi bir ima bulunmamaktadır. Bunu belirtmek zorunda hissettiğim için insanlığın bugünkü halinden utanç duyuyorum.

Comments


Fikir ve görüşleriniz için...

Gönderiminiz için teşekkürler!

İnsan, anılarda yaşar.

bottom of page