top of page

Erotik Bir Yaşam

  • Yazarın fotoğrafı: corvinaecorvus
    corvinaecorvus
  • 12 May 2022
  • 5 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 20 Ağu 2024


 

Karga

2 Eylül 2021


Erotik Bir Yaşam - Aladağlar/Emler Zirvesi 3723 metre.

Aslında bu konu ile alakalı bir yazı yazmayı bir hayli uzun süredir düşünüyordum ancak gerek hayatımdaki uğraşlar gerekse bu yazının sakin bir kafa gerektiriyor olması beni yazmaktan alıkoydu. Nitekim bugün, takip ediyor olduğum yayıncılardan birisi olan Asya ‘’Hedablida’’ Candan’ın hikâyesinde gördüğüm bir yazı beni bunun için tetikledi. Okuyor olduğu kitabın bir tiradını paylaşmıştı ve şöyle yazıyordu;


­Demek ki kriz kendinizi güvende hissettiğiniz zaman gelmiyor.

Doğru, gelmiyor.

Öyleyse buna bir anlamda, ‘’ölüm korkusu,’’ diyebilir miyiz?

Evet ama ben ölümden değil, her gün ölüm korkusuyla yaşamaktan korkuyorum.

Çok doğru. ‘’Beklenti anksietesi’’ denir buna. Bir şeyin olmasını beklerken duyulan sıkıntı. O beklenen şey gerçekleştiği zaman duyulandan her zaman daha fazladır bu sıkıntı. Bu her zaman böyledir. Örneğin çok kalabalık misafir bekleyen bir ev hanımında günler önce başlar bu sıkıntı. Ne yapacağım, nasıl yapacağım diye sızlanır durur. Ama misafir geldiğinde belki o gün çok yorulur ama duyduğu sıkıntı, daha önce hissettiğinden çok daha azdır. İşte böyle bir şey sizinki. Üstelik sizin beklediğiniz misafir falan değil, ölüm.


Burada bahsedilen şeyi hepimiz yapıyoruz aslında. Hepimiz derken tüm dünyayı kastediyorum. Yahu bu zaten çok insancıl bir şey değil mi? Elbette öyle ancak benim odaklanmak istediğim kısım daha farklı. Kültür araştırmaları içerisinde olanlar bileceklerdir ki kültür, bizi ‘’Thanatic[1]’’ yani ölüm merkezci bir hayat yaşamaya iter. Bu durumun ardında yatan nedenler ise pek çoktur ancak birbirleri ile ilişkilidir. Ölüm, insanlığın iki ortak acısından birisidir, diğeri de malum aşk… Ölüm kaçınılmazdır; yaş, makam, cinsiyet, etnik köken, sosyal veya maddi durum gözetmez.[2] Tam da bundan ötürü ne zaman geleceği de belli değildir ancak bir şey kesindir ki ondan kaçış yok. Bu yüzdendir ki edebiyatta ölümün ‘’mutlak eşitleyici’’ (The Absolute Equalizer) olarak adlandırıldığını görmek mümkündür. Benzer şekilde her güzel şeyin de sonudur ancak olmalıdır da aksi takdirde bir devamdan bahsedilemez. Peki, ne demek şimdi bu? İkili Zıtlıklar adı verilen bir sistem vardır, bu sistem içerisinde var olan bir kavram kendisinin zıttı olmadan var olamaz daha doğrusu anlamını yitirir dolayısı ile sahip olduğu kohezyonu kaybeder. Yaşam ve ölüm ve bu zıtlıklara bir örnektir keza yaşam olmasa ölümün, ölüm olmazsa da yaşamın varlığının bir anlamı kalmaz. Madem durum böyle nedir bu tantana, nedir bu kültürün ölümden bir öcü gibi bahsetmesinin nedeni? Çünkü insan ölmek için doğar ve doğduğu için de ölür. Zaten bundandır ki neredeyse her dilde ‘’anne’’ kelimesi ‘’madde’’[3] ile aynı kelimeden gelir; kadın birçok kültürel anlatıda maddeyi simgeler, doğa dişildir çünkü kadın beraberinde hayatı —yani maddeyi— getirir lakin hayatı getirdiği için ölümü de getirir.

"Ölüm hayatta birçok şeye anlam katıyor. Ölümsüz olsaydık, birbirimize değer vermezdik" -Harun Kolçak-

Hayatımızı ölümün varlığına göre endeksliyoruz çünkü her ne kadar başka bir dünyanın varlığından emin olmasak da bir şeyden eminiz ki bu dünya var ve ölüm de bunun sonu ancak ölümden o kadar korkar olduk ki yaşamayı unuttuk. Hâlbuki hayat, siz yaşadığınız için değerli, ölüm var olduğu için değil. Bakınız burada dinlerle çelişen bir şey söylemiyorum; başka bir dünya varsa da yoksa da yapılması gereken şey belli, layığı ile yaşamak. Zaman geçer ölüm de hoş gelir tabi ancak hayatı değerli kılan şey bir gün ölecek olmamız da olmamalı. İşte ben, arkadaşlar buna ‘’Erotik’’[4] yani yaşam merkezci bir hayat diyorum ve bu yüzden hayatımı layığı ile yaşamaya çalışıyorum, ölümün varlığını unutmamak kaydı ile tabi ki. Ayrıca bahsi geçen yayıncı Hedablida’nın da böyle yaptığını sanıyorum, gözlemliyorum demek daha doğru olabilir. Yayınlarına ya da kendisi ile alakalı yorumlara denk geldiyseniz onunla alakalı ‘’ne kadar da mutlusun, bu kadar mutlu olmayı nasıl başarıyorsun’’ ya da ‘’Pollyanna’’ gibi söylemlere denk gelmeniz işten bile değil. Nitekim benim gözlemlediğim kadarı ile kendisi mutlu olmaya çabaladığı için mutlu olan kişi, hayata tozpembe baktığı için ya da varoluşundan gelen anlamsız mutluluğundan dolayı değil. Bu ayrımın çok ciddi bir detay olduğunu düşünüyorum zira birisi gaflete düşmüş bir insanın sahip olduğu anlamsız mutluluğu ifade ederken diğeri ise tam tersine, farkındalığı gayet yüksek olup bu işleyiş içerisinde hayatını idame ettirmeye çalışan birisini ifade ediyor. Benim gördüğüm kadarı ile Hedablida kendisini birçoğumuzun yaptığı, benim de yakın zamanda yapmayı bıraktığım hatadan azad etmiş. Bunun bir hata olduğu fikrinin ardında yatan temel sebep ise bizden geriye kalan şeylerin yaşadıklarımız olmasıdır, ne zaman ve nasıl öldüğümüz değil. Şahsen benim sonum ne zaman ve nerede olur bilemem ancak nasıl olursa olsun gülerek anılmak isterim; yaptıklarımdan, sevdiğim şeylerden, yaşadığım ya da yarım kalmış aşklarımdan, tutkularımdan bahsedip beni gülerek hatırlasınlar. Daha sonrasında isterlerse ağlasınlar beni ilgilendirmez ancak benim cenazemde gülünecek arkadaş! Son olarak ‘’ulan senin mahlasın Karga, ne hakla bu yaşam sevgisi?’’ derseniz anlarım ancak unutmamak lazım ki kargalar da ölür…


20 Ağustos 2024 tarihinde yaptığım bir güncelleme ile bu yazıya birebir can verecek olan bir şiiri eklemeyi uygun gördüm. Şairliğin şanını bir kere daha görelim diye…

 

YAŞAMAYA DAİR

 

1

Yaşamak şakaya gelmez,

büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın

                       bir sincap gibi mesela,

yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,

                       yani bütün işin gücün yaşamak olacak.

Yaşamayı ciddiye alacaksın,

yani o derecede, öylesine ki,

mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,

yahut kocaman gözlüklerin,

                        beyaz gömleğinle bir laboratuvarda

                                    insanlar için ölebileceksin,

                        hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,

                        hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,

                        hem de en güzel en gerçek şeyin

                                      yaşamak olduğunu bildiğin halde.

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,

yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,

           hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,

           ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,

                                      yaşamak yanı ağır bastığından.

                                                                                     1947

2

Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,

yani, beyaz masadan,

              bir daha kalkmamak ihtimali de var.

Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini

biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,

hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,

yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz

                                en son ajans haberlerini.

Diyelim ki, dövüşülmeye deşer bir şeyler için,

                               diyelim ki, cephedeyiz.

Daha orda ilk hücumda, daha o gün

                           yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.

Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,

                        fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz

                        belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.

Diyelim ki hapisteyiz,

yaşımız da elliye yakın,

daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.

Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,

insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla

                                    yani, duvarın ardındaki dışarıyla.

Yani, nasıl ve nerede olursak olalım

          hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...

                                                                      1948

3

Bu dünya soğuyacak,

yıldızların arasında bir yıldız,

                       hem de en ufacıklarından,

mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,

                       yani bu koskocaman dünyamız.

Bu dünya soğuyacak günün birinde,

hatta bir buz yığını

yahut ölü bir bulut gibi de değil,

boş bir ceviz gibi yuvarlanacak

                       zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.

Şimdiden çekilecek acısı bunun,

duyulacak mahzunluğu şimdiden.

Böylesine sevilecek bu dünya

"Yaşadım" diyebilmen için...


~Nazım HİKMET

 

[1] Yunan mitolojisinde ölümün tecessümü olan Thanatos’tan gelmekle beraber Türkçede ‘Tanatik’ şeklinde kullanılabilme imkânı vardır. En azından ben öyle düşünüyorum… [2] Meraklısı için bkz. Danse Macabre [3] (Sırası ile) Materna, Materia, Matriarch; Anne, Madde, Anaerkil [4] Her ne kadar erotik denilince cinsellik akla gelse de Eros, Thanatos’un zıddıdır, hayatın tecessümü olarak adlandırılabilir. Zaten cinsellik de bu anlatım içerisinde hayat merkezci görülebilir çünkü yaşamı da beraberinde getirir.

Comments


Fikir ve görüşleriniz için...

Gönderiminiz için teşekkürler!

İnsan, anılarda yaşar.

bottom of page