Karga
13 Eylül 2021

Bu yazıda bahsedeceğim şeylerden bazıları sizin ilginizi çekebilecek şeyler iken bazıları da hoşunuza gitmeyecek şeyler olabilir nitekim sosyal bilimler temelli bir insan olarak benim bu konu ile alakalı sadece insanların duymak isteyeceği şeyleri yazmam doğru olmazdı. Bilindiği üzere yakın zamanda ülkemize çok sayıda Afgan mülteci geldi ve daha fazla da gelmeye devam edecek, en azından devlet başkanımızın söylediği şey böyle olacağı yönünde. İnsanlarda —normal olarak— birçok endişeler oluşmaya başladı. Bu konuya girmeden önce neden bu insanlar bizim ülkemize akın ediyor ona bir giriş yapalım.
Öncelikle şunu belirtmek lazım ki bizim ülkemize giriş yapan tayfa Taliban ile alakalı olan tayfa değil tam tersine Taliban’dan kaçanlar. 90’lı yıllarda Rusya İşgaline karşı kurulmuş olan bu mücahittin[1] örgütü, reformist Muhammed Davut Han’ın ilerici ancak despotik yönetim şekli sırasında halk içerisinde Rusya sempatisinin artışı esnasında tam olarak formuna kavuşmuştur. Bunun ardındaki nedenlerden birisini aslında Rusya’nın ideoloji politikasının benimsenmesidir, Afganistan içerisinde Rusya sempatisi artan gruplar Rusya’yı bir anlamda ‘’davet etti’’ demek yanlış olmaz zaten tarih boyunca birçok kez İslamcı düşünce ile Sosyalist düşüncenin birbirine kapı komşusu olduğu rahatça görülebilir. Nitekim bu davet biraz uzamış olsa gerek keza aşağı yukarı 10 yıllık bir süre boyunca sürmesi ile beraber, ülke içerisindeki ve Pakistan’daki Peştuların da desteği ile bir başkaldırı oluştu ve malum, bir yerde Rusya varsa karşısında ABD’de olacaktır ve bundandır ki Taliban ilk başlarda ABD tarafından da desteklenmiştir. Bu sürecin sonunda Rusya açık bir şekilde yenilgiye uğradı elbette, bu otorite boşluğunda da Taliban iyice güçlendi. 11 Eylül saldırıları sonucunda el-Kaide lideri Usame Bin Ladin’in Afganistan’a sığınması sonucunda da ABD, Afganistan’a girme kararı aldı zira el-Kaide lideri, ABD’nin talebi karşısında teslim edilmemişti. Bu süreç sonucunda da 7 Ekim 2001 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri, Afganistan’ı işgal etti ve 20 sene boyunca bu durum devam etti. Nitekim bu mücadele sonucunda ABD kazanamadı. Kazanamadı diyorum çünkü tam olarak kaybettiğini söyleyemem. İşte dananın kuyruğunun kopup bize yapıştığı olay da burası; daha öncesinde Rusya işgali sırasında halk tabanından ciddi bir yardım olmuştu nitekim Rusya kaybedip geri çekildiğinde bu yardım eden insanlar Taliban tarafından tek tek avlandı. İşte bundan ötürü ABD geldiği zaman halktan yardım etme isteği gelmedi çünkü bir gün ABD gider ancak Taliban kalabilirdi, nitekim öyle de oldu. Halkın desteğini almak için ABD hükümeti tarafından Afgan halkına, yardımları karşılığında kendilerinin Birleşik Devletlere alınacakları sözü verildi. Malum, bu vize prosedürü vs. uzun süren işler olduğundan mütevellit o kadar göçmen birden ülkeye alınamıyor ve bu süre içerisinde insanların bir yerde barınması lazım ve günümüz dinozorlarından Joe Biden’ın da Türkiye’yi hedef göstermesi sonucu buraya yoğun bir akın başlamış bulunmakta. Diğer civar ülkelere de gidiyor olmalarına karşın Türkiye, hem iyi hem kötü birçok anlamda onlar için en ideal yer.
Peki, Taliban’dan kaçan bu mülteciler bizim ülkemizi nasıl etkileyecek? Bu durumu kültürel, sosyal ve ekonomik anlamlarda değerlendirmek en mantıklısı olacaktır nitekim bizim ülkemizde birçok kişi çoklu bakış açısından mustarip ne yazık ki. Her ne kadar diğer başlıklar arasında ekonomi ikinci planda kalıyor gibi gözükse de karantina sürecinde de üzerine ayrıca düştüğüm kadarıyla söyleyebilirim ki birçok toplumsal konu, önünde sonunda ekonomiye bağlanıyor; gerek neden, gerekse sonuç olarak. Bunu idrak etmek için öncelikle Afganistan’ın ekonomik yapısına bakmalı; T.C. Kabil Büyükelçiliği Ticaret Müşavirliği’nin 2017’de yayınladığı yazıya göre;
Afganistan’da 1979 yılından beri nüfus sayımı yapılamamıştır. Diğer taraftan, Afganistan nüfusunun 28-32 milyon kişi civarında olduğu varsayılmakta olup nüfusun yaklaşık % 42’sinin 0-14 yaş arasında olduğu, 65 yaş üzerindeki nüfusun ise % 2,5 civarında olduğu tahmin edilmektedir.
Çalışabilir nüfusun 15 milyon kişi civarında olduğu tahmin edilmekte olup işgücünün sektörlere göre dağılımında tarım %80-85, endüstri %10, hizmetler sektörü ise %10'luk bir paya sahiptir. Afganistan ekonomisinde tarım ve hayvancılığın (koyun ve keçi yetiştiriciliği) önemi büyüktür.
Afganistan ekonomisi, topraklarının sadece % 15'i ekilebilir olmasına rağmen, ağırlıklı olarak tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır.
Buradaki önemli unsurlar genç yaş oranı ve tarıma yönelik ekonomi yapısıdır. Her ne kadar 0-14 yaş arası bağımlı nüfus olsa da genç bir demografiye sahip olmak çok ciddi bir potansiyel anlamına gelir en basit örnek olarak Türkiye’nin nüfusunun yarısının 30 yaşının altında olması gösterilebilir, her türlü yatırımcı için caziptir. Afganistan’ın bu kadar genç olan demografik yapısı, ABD’nin orada geçirdiği 20 senelik süre ile de birleşince dünyayı merak eden çok ciddi bir genç nüfusun var olduğunu görmek işten bile değil. Benzer şekilde ülkenin sadece %15’lik bir kısmının ekilebilir olmasına karşın toplumun %80 ila %85’inin bu alanda çalışması ve hatta ülke içerisinde iç savaşlar başlamadan önce sadece %15’lik bu alanda yapılan çok ilkel ve kurak tarımın Afganistan’ı doyurabiliyor olması da ilgi çekicidir. Afganistan’ın şu an çok ciddi bir gıda ithalatçısı olduğu bilgisini de vermek gerekir ki son üç yıldır adamakıllı yağmur dahi görmediler. Benzer şekilde hayvancılık açısından da küçükbaş hayvancılığa hâkim olmaları özellikle keçi çobanlığı açısından çok önemlidir keza bizim ülkemizin yaygın bitki örtüsü aslen keçi yetiştiriciliğine uygundur. Lakin ülkemiz tarihi boyunca iş bilmez politikacılar tarafından yapılan uygulamalar sonucu aslen tarım ve hayvancılık üzerine kurulu olan bu ülkede bu yazının yazıldığı tarihte peynir ile kıymanın kilosu arasında 3-5 liralık bir fark var… Kapitalizmi ekonomik politika olarak benimsememiş ancak serbest piyasayı destekleyen birisi olmam ile birlikte özellikle ANAP ve sonrası dönemine uygulanan saçma sapan Neo-liberal politikalar bizi, tarım ve hayvancılıktan kaçan bir toplum haline getirdi. Malum, mazotun birimini yat sahibine 4 liraya verip çiftçiye 8 liradan verirsen ve insanları tamamen kontrolsüz bir şekilde şehirlere göç etmek zorunda bırakırsan başımıza gelecek olan bu. Bakınız birçok büyükşehrin sorunudur bu kontrolsüz göçler nitekim bu, çözülmesi gereken bir sorun olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Köyde insan yaşamadığı için tarlada kimse çalışmıyor çünkü tarlada çalışmak hiçbir insana asla cazip gelmiyor ve işte bu algıyı yaratan şeylerden birisi de o Neo-liberal kafa.
Velhasılıkelam, istediğiniz kadar maddiyat yüklü hayallerin peşinden koşun, o tarlayı birisi ekecek, o hayvanı birisi yetiştirecek nitekim bizde düşük profilli insan eksiği var. Bu söylem çok övünç içeren bir söylem gibi gelecek muhtemelen ancak düşük profil genel kitlenin düşündüğü gibi ‘’yetersiz, vasat, beceriksiz/beceri gerektirmeyen’’ gibi anlamlarda değildir. Daha çok ‘’gözlerden ırak, toplumla direkt etkileşimde bulunmayan nitekim böyle bir ihtiyacı da olmayan’’ manasında kullanılan bu kavrama sahip insan sayısının düşüklüğü temel toplum dinamiklerinin çalışmasında aksaklığa yol açmıştır. Ayrıca yüksek profil sahibi insanlarımızın vasat olduğu da ayrı bir gerçektir, bu da benim üniversiteleri eleştireceğim başka bir yazının konusu... Nasıl bir kalite bekleyebilirsiniz buralardan çıkan insanlardan nitekim o kişi ‘’ben üniversite okudum yahu gidip ırgat mı olacağım’’ gibi ahmakça[2] söylemlerde pek tabi ki bulunabilir. Herkesi üniversite mezunu yaptınız ve bundan ötürü elinizde bir avuç iş bilmez var ancak köyde yapılması gereken işler de var. Gidip köyü aşağılayan bir kafa yapısına da büründünüz, doğu-batı fark etmeksizin adamakıllı hizmet götürmediniz madem öyle ne olacak bu ülkenin hali? O tarlada çalışacak adam, hayvanı yetiştirecek çoban lazım ve işte Afgan toplumu da bu işi biliyor özellikle kuru tarımı, bununla birlikte çalışkan da bir toplum ki öyle olmak da zorundalar. Bakınız ne yazık ki, tekrar ediyorum ne yazık ki göçmenlerin gelip çalışmasına muhtaç durumdayız. Göçmenlerin gelmesine ne yazık ki demiyorum, muhtaç kalmaktan bahsediyorum. Ayrıca şunu da belirteyim; daha da fazlası gelecek çünkü gelmek zorundalar. Hatta şunu da diyeyim 10 seneye kalmaz Uygurlar da gelecek keza Uygur Türklerinin gelmek zorunda kalmaması için birilerinin Çin’e ‘dur’ demesi lazım, peki bu mümkün mü? Gün geçtikçe gelişen bir ülkeden bahsediyoruz ve ben bundan pek de memnun değilim açıkçası çünkü yöneldikleri uygulamalar gelecek dünyanın tekeli olmak yönünde. Ne yazık ki onlara da dur diyemeyeceğiz ve Uygur Türkleri de onlar için en uygun yaşam alanı olan Türkiye’ye gelecekler. Buyursun gelsinler keza bu da bizim işimize yarayacak, az önce bahsettiğim nedenlerden ötürü; tarım ve hayvancılığı unutmuş bir toplumuz biz.
Sosyal anlamda bir sorun teşkil eder mi peki? Aslında etmeye başladı bile nitekim bir göç durumu söz konusu olduğu zaman sosyal entegrasyonda sıkıntı görmemek çok da olağan değil. Gelen insanların Taliban gibi molla bir kafa yapısı içerisinde olmadığını aksine dünyaya açık olduklarını da belirtmek lazım, elbet ki aralarında sorun çıkartanlar olacak fakat bu ülkenin polisi, Milli İstihbarat Teşkilatı ne güne duruyor değil mi?
Son olarak, kültürel entegrasyon sıkıntı olur mu derseniz kültür araştırmaları kökeninden gelen bir insan olarak şunu diyebilirim ki; en az sorun yaşanacak olan alan muhtemelen budur, hem iyi hem de kötü anlamda... Türk Dili ve Edebiyatı alanında çalışma yapan herhangi birine sorun, size İran kültürü ile olan etkileşimin ne kadar yoğun olduğundan bahsedecektir. Bu etkileşim o kadar yoğundur ki Türk kültüründen İran kültürünü, İran kültüründen de Türk kültürünü çıkarttığınız zaman geriye bir şey kalmaz; artık o kadar iç içe geçmiş durumdayız. Türk toplumu İslam edinimini de İranlılardan almıştır hatta Arapçayı dahi onlardan öğrenmiştir her ne kadar Farslar Arapça konuşmuyor olsa da. Kültürel anlamda Afganistan ve İran arasında da çok net bir ayrım yapmak pek mümkün olmadığı için Afganların entegrasyonu da pek tabi ki gerçekleşebilir. Nitekim bunun olması için birkaç nesil geçmesi lazım ve bu süreç içerisinde Suriyeli mültecilere yapıldığı saçma sapan politikalar uygulamamak lazım ki işin boku çıkmasın ve hâlihazırda yaşıyor olduğumuz sorunlar yediden oluşmasın. Son olarak, gerek iktidar gerekse muhalefetin göçmenler üzerinden oynadığını görüyorum, yapmayın. Bu üzerinden politika yapılabilecek bir konu değildir, bedeli çok ağır ödenir, tarihte de ödenmiştir. Bu durum ülkeyi kaosa götürür, benden söylemesi…
Comments