top of page

Karga'ya Ait Anekdotlar-3: Galiba Büyüyorum


 

Galiba Büyüyorum

Karga

1 Eylül 2022

 

Bu satırları askerliğim sırasında yazıyorum. Parfümerinin sabah angaryasını bitirdikten sonra boş bulunduğum vakitte kitabımı okurken radyodan sürpriz bir şekilde çalan bir parçanın beni, kitabımı bırakıp düşünmeye zerk etmesi ile uzunca bir süredir fark ettiğim ancak —belki de anlamlandıramadığımdan ötürü— kendime anlatamadığım bir konuyu açıklığa kavuşturdum.

Hâlihazırda okuyor olduğum kitabın da aklımı mıncıklaması sonucunda ‘’galiba bunları yazmam gerek’’ diye düşündüm zira içerisinde bulunduğum durumu iyice idrak etmeme yardımcı oluyor bu, aynı şekilde hazmetmeme de…


Bir süredir askerliğin bana bir şey katıp katmadığı ile ilgili bir iç muhakeme içerisindeyim. Ben askerlik süresince kendime bir şeyler kattığımı biliyorum; şu an on sekizinci (18) kitabı okuyorum, bir kısa hikaye, bir kitap şablonu ve bu da dahil olmak üzere ikisi on sayfadan uzun üç deneme kaleme aldım, daha da üretecekmişim gibi gözüküyor zira daha iki ayım var. Nitekim olay da tam burada başlıyor; sıkıldığımı fark ettim, en basit zevkleri bile özler oluyor insan. Müzik dinleyip puromu tüttürmeyi, gece soğuk havada pencerem açıkken sırtıma battaniyemi alıp bir yandan oyun oynayıp tartışma programı dinlemeyi (evet biraz garip bir zevk), kahvaltımı yaptıktan sonra dişlerimi fırçalayıp çay keyfi yapmayı ve benzeri pek çok basit zevkleri bile ziyadesiyle özledim. Fakat özlediğim şeyleri düşünürken fark ettim ki yapmak istediğim şeyler sadece ‘ben’ ile alakalı, bilmem-kim ile bilmem-ne yapmayı özlediğimi hissetmiyorum.


Bunun neden böyle olduğunu düşününce askerliğin bana kattığı şeyi fark ettim; artık daha sabırlıyım fakat tahammülüm ise bir o kadar azaldı. Sivilde tolere ettiğim ve belki de iyilik adına görmezden geldiğim şeylerin aslında gereksiz olduğu sonucuna vardım. Yakın arkadaşlarımın aslında ‘’yakın olmasını istediğim arkadaşlarım’’ olduğunu, dost kavramının ise ilişki içerisinde olduğum insanlar için gerçekten pek uzun boylu bir sıfat olduğunu fark ettim.


Belki bu yazdıklarımı askerliğin verdiği bunaltıcı şartların etkisi ile döktüğüm sitemli cümleler olarak düşünebilirsiniz ancak hayır, öyle olmadığını biliyorum. Biliyorum çünkü içimde bu duruma yönelik en ufak bir öfke yok, hüzün yok. Daha çok ‘’insan işte abi, ne bekliyordun ki’’ seviyesinde bir tepkisizlik içerisinde olduğumu söyleyebilirim. Öfkeli değilim çünkü insanların ne kadar riyakâr ve tutarsız canlılar olduğunu defalarca söyleyen ‘ben’ aslında yakın arkadaşlarımın, insan ile özdeşleştirdiğim bu rahatsızlık verici sıfatlara sahip olmadığı bir gerçeklik düşünmüştüm lakin hayat öyle değil, malum…


Benim askerde olduğumu sosyal medyadan öğrenen, askere gelmeden önce babam ile iki saatliğine gittiğimiz hastaneden bir ay sonra açık kalp ameliyatı olarak çıktığımızı hala bilmeyen, ben askerde olmama ve dinlenmek için bile ancak zamanım olmasına rağmen onlar için zaman yaratırken evinde oturup bana zaman bulamayan bir insanlar topluluğu…


Ne yazık ki hiçbirinizi gerçekten yakın hissetmiyorum kendime çünkü beraber paylaştığımız ve gerçekten dostluğa yaraşır anlar yaşamamıza rağmen bu anılara sadık kalacak sorumluluğa sahip olmadığınızı biliyorum. Hatta bu ithamları hak etmiş olabileceğiniz ihtimalini dahi değerlendirmenin sizi bana karşı öfkelendireceğini de. Hepinizi seviyorum ancak hiçbirinizi gerçekten kendime yakın hissetmiyorum çünkü her geçen gün sizden daha az şey bekliyorum. Kızamıyorum da çünkü hayat anılarda yaşanırken yaşadığınız anılara riayet etmemenizin aslında bana karşı değil de hayata karşı bir sorumsuzluk olduğunun farkındayım. Aslında pek azınız hayatı seviyorsunuz. Bunları görüyor ve sitem etmiyorum, galiba büyüyorum.


Daha önce de bunun benzeri şeyler hissetmiştim. İlki ben lisedeyken idi galiba. O zamanlar, kendisine hayatın adil bir yer olduğu müjdelenmiş bir insan kadar naiftim. Tam da bu yüzden itiraz ediyordum; her şeyi yapmama, hayatı mümkün mertebe mert ve erdemli bir şekilde yaşamama rağmen elimde neden hiçbir şey yok diye... Sanki bana adalete dair söz verilmişti de ben neden oyunun kurallarına uyulmuyor diye hayıflanıyordum. O olaydan sonra da anlamsız bir durgunluk çökmüştü üstüme ve o zaman da demiştim; galiba büyüyorum.


Askere gelmeden önce düştüğüm çukurda da fark etmiştim, artık daha az gülüyorum ancak daha mutluyum. Galiba büyüyorum.


Ve işte şimdi de bu… Daha sabırlıyım ama daha tahammülsüz… kendimin pek de katlanılacak birisi olduğunu iddia etmiyorum, yorucu bir insan olduğumun da farkındayım ancak görünmez olmayı da hak ettiğimi düşünmüyorum.


Bu düşüncelere dalmadan hemen önce okuyor olduğum kitapta denk geldiğim son cümlede dediği gibi ‘’kişinin kendine yetmesi demek dostu olmadan yaşamak istemesi demek değil, dostları yanında olmaksızın da yaşayabilmesi demektir’’ galiba ben de öyle yapmalıyım, görüşmek üzere…



Bahsi geçen kitap: Alain de Botton – Felsefenin Tesellisi

Bahsi geçen müzik: Murat Arkan & Erkan Oğur – Fikrim Yok

Son Yazılar

Hepsini Gör

Karga'ya Ait Anekdotlar-2: Hipokrasi

Hipokrasi Karga 30 Ağustos 2021 Bu yazıda bahsini etmek istediğim konu aslında beni ziyadesiyle üzen bir konu zaten böyle olmasaydı bir...

Comments


Fikir ve görüşleriniz için...

Gönderiminiz için teşekkürler!

İnsan, anılarda yaşar.

bottom of page