Karga
13 Ekim 2020
Bu yazı ilk olarak 1 Kasım 2020 Tarihinde Fantas[an]tik Dergi'nin ikinci sayısında yayınlanmıştır. Dergi için - Fantas[an]tik Web

Neredeyse insanlık tarihi kadar antik olmasına rağmen ancak modern çağda bir edebi tarz haline gelebilmiş olan fantastik, şu an dünyada popüler bir hale gelmiş ve birçok alanda yayılmaya devam ediyor olsa da aynı zamanda kötü bir imaja da sahiptir. Bu durumun birçok farklı açıklaması olsa da bu eleştiriler özellikle belli bir noktaya dikkat çeker; fantastik edebiyatın bir ‘’kaçış’’ olduğu ve okuyucuların gerçeklerden kaçmak, uzaklaşmak maksadı ile bu tarza ilgi duyduğu düşüncesi. Duruma açıklık getirmek için öncelikle ‘’kaçış’’ kavramı tanımlanmalı, gerek psikolojik gerekse edebi yönden incelenip açıklanmalı daha sonrasında da kullanılacak olan metodun gerekliliği ve önemi açıklanarak en sonunda fantastik eserlerde ‘’kaçış’’ın yeri metodik bir şekilde belirtilmelidir.
Escapism (/ɪˈskeɪ.pɪ.zəm/--Cambridge Sözlüğü) ya da Kaçış; hayatın hoş olmayan veya sıkıcı yönlerinden özellikle heyecan verici —bazen imkânsız— aktiviteler ile kaçınma durumu şeklinde tanımlanabilir. Yani bu davranış aslında herkesin zaman zaman yaptığı bir şeydir; ancak bunun bir rutin haline gelmesi ise bir davranış bozukluğu olarak gösterilebilir (Longeway, 1990). Nedeni ise aslında zararlı olmasa dahi sık tekrarının insanı gereğinden uzun süre gerçeklikten —daha net bir tabirle gündelik hayattan— uzaklaştırması; sonuçta her ne olursa olsun elbet ki bir şeylerle yüzleşmek gerek... Oxford İngilizce Sözlüğü bu durumu "Normalde katlanılması gereken şeyden dikkat dağıtma eğilimi veya arama pratiği" şeklinde tanımlamıştır. Kaçış davranışlarını edebiyatta sıklıkla görmek mümkündür; Kırmızı Leke kitabındaki Rahip Arthur Dimmesdale’ın kendini cezalandırması, Simyacı’nın Santiago’sunun kitaplara düşkünlüğü, Taht Oyunları’ndaki Tyrion Lannister’ın alkol alışkanlığı ya da Yüzüklerin Efendisi serisindeki Gandalf’ın bir çeşit tütün olan Uzundip yaprağını sıklıkla tüttürmesi hatta Hamlet’in ‘’olmak ya da olmamak’’ şeklinde başlayan o ünlü monoloğunun ortaya çıkışı gibi örnekler kaçış davranışı olarak gösterilebilir. Görülebileceği üzere aralarında hem faydalı hem de sakıncalı şeklinde yorumlanabilecek örnekler bulunmaktadır yani bu açıdan bakılırsa fantastik edebiyat bir kaçış olarak ele alınabilir (Konzack, 2018).
Bu temayı kayda değecek şekilde tanımladığımıza göre bir de psikolojik yönden incelemek uygun olacaktır bununla birlikte aslen bir fizyolojist ve nörolog olan fakat aynı zamanda psikolojinin bir türü olarak kabul edilen psikanaliz yönteminin kurucusu Sigmund Freud’un bu konuya olan bakış açısını belirtmek de isabetli olacaktır. Freud, kaçış fantezisi kotasını insanların yaşamının gerekli bir unsuru olarak görür: "Gerçeklerden zorla alabilecekleri yetersiz tatminle yaşayamazlar’’ (Freud 419, 1917). Bununla birlikte, bu tür bazı psişik inzivalarda kalıcı ikamet yeri alınırsa —bir rutin ya da alışkanlık haline gelirse— sonuçlar genellikle olumsuz ve hatta patolojik olacaktır. Daha da açıklayıcı olmak gerekirse Freud, insan ruhunun iki çelişkili dürtüye tabi olduğuna inanıyordu: yaşam dürtüsü –libido- ve ölüm dürtüsü. Yaşam dürtüsü aynı zamanda "Eros" ve ölüm dürtüsü "Thanatos" olarak adlandırıldı, ancak Freud ikinci terimi kullanmadı; "Thanatos" bu bağlamda Paul Federn tarafından tanıtıldı (Jones 273, 1957). Freud’a göre insanların bu kaçış davranışında bulunması gayet doğal hatta gereklidir çünkü bu durum aslında insanın temel içgüdülerinden birisi olan ölüm dürtüsünden kaynaklanmaktadır; —az ya da çok— kaçışta bulunmayan bir birey yaşamına devam etmekte zorlanır veyahut devam edemez. Bilindiği üzere Freud psikopatolojik vakalar ve bunların psikosomatik etkileri üzerinde çalıştığı için kaçışta bulunmayan bir insanın hayatına —büyük bir ihtimalle— devam edemeyeceği söyleminde bulunması çok da boşa söylenmediği anlamını vermektedir.
Freud’un fikirlerine benzer şekilde J.R.R. Tolkien, fantastik edebiyatta kaçmanın ikincil (hayali) bir dünyadaki gerçekliğin yaratıcı ifadesi olduğunu savunmuştur fakat salt bir kaçış olmaması takdirinde içerisinde biraz da dehşet barındırması gerektiğini vurgulamıştır (Nicolay 79, 2014). Fantastik, o zamanın gerçekliğinden bir nebze de olsa uzaklaştırarak nefes alma fırsatı verse de aslında okuyucuya gerçeğin farklı bir yorumlanmasını gösterir ve aslında bu yüzden okuyucu, fantastik edebiyat ile ‘’sakıncalı’’ diye kabul edilebilecek bir davranış gerçekleştirmiş olmaz. Bu durumun daha net anlaşılması için edebi bit metot kullanılmalıdır. Peki, bu metot kullanımı neden önemlidir? Burada bir parantez açmak istiyorum; metot kullanımının gerekliliği ve yaratabileceği etkiyi anlatmak için Avrupa’da 14. yüzyılda yaşanan ve uzun süre boyunca oluşturduğu pesimist etkileri ile belki de Avrupa aristokrasisine ilk darbeyi indiren veba salgınına bir göz atmak faydalı olacaktır.
14. yy veba salgını namıdiğer Kara Ölüm özellikle şu an dünyayı etkilemiş olan COVID-19 (Korona Virüs Hastalığı 2019) salgınından dolayı daha fazla popülerlik kazanmış konulardan birisidir. İnsanların akıllarında benzer korkular ve kıyamet senaryoları oluşturan bu konu aslında bazı tarihçilere göre Avrupa’nın kaderinin olumlu yönde değişmeye başladığı dönüm noktalarından birisidir. 1340’larda başlayıp 1347 ve 1351 yılları arasında zirve yapan veba salgını daha sonrasında 17. Yüzyıla kadar 20-30 yıl aralıklarla ufak patlaklar vererek devam etmiş ve totalde yaklaşık 75-200 milyon insanın ölümüne neden olmuştur. Ancak bu konunun anlatım nedeni metodik bakış açısının farklılığını göstermek olduğu için konuya çok derinlemesine girmek yerine Avrupa demografisi üzerindeki etkisine odaklanacağız. Salgın döneminde dünya genelinde tahminen 450 milyon nüfus olduğu ve 1400’lere doğru bu sayının 350-375 milyona kadar gerilediği tahmin edilmektedir. Bu uzun sürecin sonunda can kaybı 200 milyona kadar çıkacaktır. Avrupa’nın merceğinden bakıldığı zaman 80 milyon olan total nüfusun 50 milyonunun salgında kaybedildiği düşünülmektedir (Medieval History, 2019). Yüzde altmış gibi bir orana tekabül eden bu sayı Avrupa demografisini derinden etkilemiştir. O dönemler Avrupa nüfusu kabul edilebilir —hatta bölgesel olarak kalabalık— bir nüfusa sahip olmasına karşın refah seviyesi çok düşük bir seviyedeydi bunun sebebi ise hâlihazırda az olan iş olanaklarının aynı zamanda ağır olması, üstüne üstlük bir de kalabalık nüfustan ötürü durumun iyice çıkmaza girmesiydi. Salgının yarattığı bu ani nüfus ve dolayısıyla işgücü kaybı, hayatta kalan sakinler için işgücü değerinin artmasına dolayısıyla da refah seviyesinin yükselmesine vesile olmuştur. Ayrıca, işgücü değerindeki bu artış işçinin ve çiftçinin ekonomideki sözünü bir nebze de olsa artırdığı için feodal lordlar ile pazarlık güçlerini de artırmıştır (Gürkan, 2020). Bu gelişmeler, ileride Avrupa’ya altın çağlarını yaşatacak olan fikir hareketlerini başlatacaktır. Özetleyecek olursak; normal bir bakış açısı ile çok üzücü ve trajik görülen bir olayın disipliner bir bakış açısı kullanıldığı zaman ne kadar farklı görülebileceği iyi anlaşılmalıdır.
Belki de birçok okuyucunun Yüzüklerin Efendisi serisinden anladığı şey iyi ve kötünün savaşıdır ancak hikâyenin asıl vermek istediği mesaj tamahkârlığın ne kadar büyük kötülüklere yol açabileceği fikridir. En basitinden, bahsi geçen Yüzük adından da anlaşılabileceği üzere Güç Yüzüğü olmasından mütevellit canlıların kolayca tamah edebileceği bir varlık haline dönüşebiliyordu fakat bunun sadece bir fiziksel kuvvet artışı olarak anlaşılması çok da doğru olmaz keza Humphrey Carpenter yüzüğün gücünü şu şekilde özetleyerek toparlamıştır;
Yüzüğün birincil gücü, diğer Güç Yüzüklerini kontrol etmek ve kullanıcılarının iradelerine hükmetmekti. Yüzük ayrıca, Yüzük taksalar da takmasalar da diğer varlıkların iradelerine hükmetme gücü verirdi. Aynı şekilde, sahibinin sahip olduğu herhangi bir doğal gücü güçlendirirdi. (Humphrey, 1981)
Bu duruma örnek verecek olursak Orta Dünya evrenindeki cüceler, üstün bir ruh (Vala) olan, demirciliğin ve zanaatların ustası Aulë tarafından yaratıldıkları için Yüzük tarafından uygulanan kara büyüye karşı direnç gösterdiler. Ancak Yüzük, onların altına ve mücevherata olan isteklerini artırdı ve git gide daha fazlasını istediler ve bunun sonucunda önce ejderha Smaug’u kendi ülkelerine çektiler (Erebor) daha sonra da yerin derinliklerinde uyuyan Balrog’u uyandırdılar (Moria) ve bunun sonunda soyları neredeyse yok olmanın eşiğine geldi. Diğer halklarda da sırf güç uğruna benzer —hatta daha kötü— olaylar yaşandı (Tolkien, 1937). Bunun yanında Yüzüklerin Efendisi’nin birçok yan temalarından birisi de doğa ve endüstriyelleşme çatışmasıdır; Tolkien, teknolojinin insanlığı aslında ileri götürmediğini aksine getirdiği yıkımla daha bile geriye götürdüğünü düşünmüştür ki kendisinin I. Dünya Savaşı’na katılmış (Hammond) bir birey olduğunu hesaba katarsak bunu söylemesi gayet normal… Benzer şekilde Mary Shelley’nin Frankenstein adlı eseri de bilim ve doğa çatışmasına vurgu yapan bir eserdir; hikâye Dr. Victor Frankenstein yaşam hakkında bilimsel bilgi edindikten sonra yaratığına nasıl hayat verdiğini anlatır. Victor burada aslında Tanrı rolünü oynamaktadır ve en sonunda da doğanın mükemmelliğini yarattığı aciz varlıkla zedelediği için de cezalandırılır. Victor bilim ile doğanın işleyişine karşı çıkmış olduğu için hikâye burada bir çatışma içerisine girmiştir ve buradan da aslında bilimsel yöntemlerin ne kadar dikkatli uygulanması gerektiği ve belli bir yerde doğaya müdahale edilmemesi gerektiği anlatılmıştır (Pearson, 2019). Romanda doğanın mükemmel olmasından bahsedilmiş olsa da ve bu konu gerek edebi gerekse bilimsel açıdan tartışmaya açık olsa da bu konuya daha fazla odaklanmayacağız. Bir örnek daha verilecek olursa özellikle modern zamanların vampir kavramının oluşmasında başrolü oynayan yazar Abraham Bram Stoker’ın, tüm zamanların en çok bilinen romanlarından Dracula ideal olacaktır. Dracula aslında bir vampir hikâyesi değildir daha doğrusu bu amaçla yazılmamıştır. Eserdeki asıl temalardan birisi modern ve antik çatışmasıdır; Stoker eserinde dünya ne kadar gelişse de modernleşse de kötülüğün daima bir şekilde hayatta kalacağını anlatmıştır bununla bağlantılı olarak da Dracula’nın hükmetme arzusu net bir şekilde görülebilecek bir özelliktir (Muskovits, 2010). Her ne kadar insanlara, modern dünya ve hükmetme kavramları çok uyuşmuyor gibi gözükse de bunun tam tersi olduğunu günümüz dünyasında net bir şekilde görebiliriz belki de tek fark şekil değiştirmesidir… Bunun yanında hikâyenin belki de daha baskın bir teması olan ölümsüzlüğü, hem o dönemin insanlarından hem de günümüz insanlarından daha farklı ele almıştır; Dracula ölümsüz olmasına rağmen bu ölümsüzlük aslında onun lanetidir bunu da ölümsüzlüğünün mahrumiyetinden anlıyoruz. Ölümsüz kalabilmek için insanların kanlarıyla beslenmek zorundadır bunun yanında sadece kendi toprağında huzur bulabilir bu yüzden de ülkesi Transilvanya’nın toprağını da yanında taşımak zorundadır. Velhasılıkelam; Dracula ölümsüz olsa dahi bunun cezasını çekmektedir, tarih boyunca —ve şimdi— ölümsüzlüğün peşine düşmüş insanları hesaba katınca aslında (bkz. Nicolas Flamel) bu anlatımın ne kadar değerli ve önemli olduğunu anlamak işten bile değil. Özetleyecek olursak; fantastik edebiyata yüklenen ‘’kaçış’’ kavramının kötü ve biraz hafife alıcı anlamlarda kullanılmasına karşın tamahkârlık, güç arzusu, sanayileşmenin zararı, bilgi isteği ve dikkatsiz kullanımı, kötülüğün ebediyeti, hükmetme isteği ve ölümsüzlük gibi temalar aslında pek de gerçeklikten uzak şeyler değildir. Dahası, bahsedilen temalar gerçeklikten uzak olmamasının yanı sıra zamansız kavramlardır yani yaşadığımız dönemin ne olduğu fark etmeksizin geçerli olan ve olacak olan kavramlardır bu da fantastik edebiyattaki kaçış davranışının kötüye yorulamayacağının ispatıdır.
Tüm anlatılanları bir sonuca bağlayacak olursak; fantastik edebiyat kaçış kavramını içermesine rağmen psikolojik olarak sakıncalı bir anlam ifade etmemektedir çünkü fantastik edebiyat okuru gerçeklikten uzaklaştırmak yerine ona gerçekliği farklı bir şekilde sunar. Bu sonucu çıkarmamızı sağlayan şeyler ise edebi bir bakış açısı ile incelediğimiz fantastik eserlerdir. Yazıda da bahsettiğimiz gibi; nasıl Freud insanların gerçeklerden aldığı yetersiz tatminle yaşayamayacaklarını düşündüyse Tolkien’da insanların hayalleri olmadan yaşayamayacağını düşünmüştür belki…
Kaynakça:
Cambridge Dictionary. “ESCAPISM | Cambridge İngilizce Sözlüğü’ndeki Anlamı.” Cambridge.Org, 12 Aug. 2020, dictionary.cambridge.org/tr/s%C3%B6zl%C3%BCk/ingilizce/escapism.
Carpenter, Humphrey, ed. (1981), The Letters of J. R. R. Tolkien, Boston: Houghton Mifflin, ISBN 0-395-31555-7
“Definition of Escapism | Dictionary.Com.” Www.Dictionary.Com, 2019, www.dictionary.com/browse/escapism.
Flu TV, and Emrah Safa Gürkan. “Salgın Hastalıklar - Olmaz Öyle Saçma Tarih! Bölüm 24.” Www.youtube.com, 20 Mar. 2020, www.youtube.com/watch?v=Lt5gTWG-rRw.
“Hamlet by William Shakespeare - 1346 Words | 123 Help Me.” 123helpme.Com, 2013, www.123helpme.com/essay/Hamlet-by-William-Shakespeare-246503.
Howard, Jenny. “Plague, Explained.” Science, 20 Aug. 2019, www.nationalgeographic.com/science/health-and-human-body/human-diseases/the-plague/#:~:text=The%20plague%20killed%20an%20estimated
Jones, Ernest (1957) [1953]. The Life and Work of Sigmund Freud. Volume 3. New York City: Basic Books. p. 273.
J.R.R. Tolkien, Christopher Tolkien (ed.), The Peoples of Middle-earth, "Of Dwarves and Men"
J.R.R. Tolkien, Christopher Tolkien (ed.), The Silmarillion, "Of the Rings of Power and the Third Age"
Konzack, Lars. 2018. Escapism. In: Wolf (ed.) The Routledge Companion to Imaginary Worlds. Routledge. pp. 246-55.
Longeway, John L. “The Rationality of Escapism and Self-Deception.” Behavior and Philosophy, vol. 18, no. 2, 1990, pp. 1–20, www.jstor.org/stable/27759220?seq=1.
Medieval History. “How Did the Black Plague Spread? And Affect the Population? - Medieval History.” Google.com, 2019, sites.google.com/site/medievalhistory1234/senior-directory.
Muskovits, Eszter. “The Threat of Otherness in Bram Stoker’s Dracula.” TRANS-, no. 10, 1 July 2010, 10.4000/trans.391.
Pearson, Julia. “Frankenstein Themes, Symbols, and Literary Devices.” ThoughtCo, Aug. 2019, www.thoughtco.com/frankenstein-themes-symbols-4177389.
R.C., D.S.,J, M, I, R, T, Reid, Li, Lopez, Collard, Parhami, Karim, Fong (2011). "Exploring facets of personality and escapism in pathological gamblers". Journal of Social Work Practice in the Addictions. 11 (1): 60–74. doi:10.1080/1533256X.2011.547071
Rycroft, Charles. A Critical Dictionary of Psychoanalysis. London: Penguin Books, 1995, p. 95.
S, Freud, Introductory lectures on Psychoanalysis (PFL1) p. 419
T. A. Shipley, The Road to Middle-Earth (1992) p. 285
T. F. Nicolay, Tolkien and the Modernists (2014) p. 79
“The Black Death: The Greatest Catastrophe Ever | History Today.” Www.Historytoday.Com, www.historytoday.com/archive/black-death-greatest-catastrophe-ever#:~:text=Benedictow%20describes%20how%20he%20calculated
Trupp, Michael S, 2000, On Freud, Wadsworth Thomson Learning, UK / US
Comments