top of page

Türk Siyaseti Son Durum - 2


 

Karga

29 Mayıs 2023

 



İlk olarak, tüm içtenliğimle söylüyorum ki bu yazıyı okumak istemediğinizi biliyorum. Ben dâhil hepimiz bir burukluk ve hüzün içerisindeyiz dolayısı ile bu çaresiz durum içerisinde bulabildiğimiz en yatıştırıcı fikre sarılıp hislerimizi bir nebze olsun dindirmeye çalışıyoruz. Tam da bu yüzden kendi fikirlerinizle çelişen fikirleri okumak hoşunuza gitmeyecek ancak biz yıllardır muhalefetten bir değişim talebinde bulunmadığımız için bu durum içerisindeyiz ve böyle gidersek bir sonraki seçimde de aynısı yaşanacak. O yüzden istirham ediyorum, en azından bi’ kulak kabartın zaten burada yazdıklarım öyle derin siyasi analizler de değil…


Kısa bir özet geçecek olursam; dün 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı ve yine Recep Tayyip Erdoğan seçimi kazandı. Erdoğan ilk defa yüzde ellinin üzerine ilk turda çıkamayarak seçimi kazanamadı. Seçimin ikinci tura kalmasını sağlayan Zafer Partisi ve ATA İttifakı adayı Sinan Oğan ise daha sonrasında yolları ayırdı diyebiliriz; Sinan Oğan iktidar, Zafer Partisi genel başkanı Ümit Özdağ ise muhalefeti destekleme kararı aldı. İlk başlarda bunu spesifik bir amaç uğruna mı yapıyorlar acaba diye düşündük lakin Sinan Oğan o kadar AKP’li çıktı ki galiba gerçekten bir yol ayrımı ile karşı karşıyaydık. Seçimin kaybedilmesi gibi bir sonuç aslında çok net bir şekilde kendisini gösteriyordu lakin iki aday arasındaki oy farkının 3,5 katı sandığa gitmeyen insan olduğu için bir ihtimal ikinci turda kazanılabilir umuduna kapıldık elbette fakat bunun tam tersi oldu. Katılım oranı %93.78’den %84’lere kadar düştü. Tahmin edebileceğiniz üzere sandığa gitmeyen seçmenlerin çoğu muhalif olacağı için katılım oranları açıklandığı an ben dedim ki kaybettik… İYİ Parti masadan kalkarak her ne kadar ortalama seçmeninin tepkisini çekse de bu seçim sürecinde muhalefet lehine en çok katkıyı sunan aktörlerden iki tanesini, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ı fedakârlığı ile masaya dâhil ederek en faydalı katkılardan birisini sunmuştur.


Bu konu ile alakalı söylenecek çok şey var iken hepsine değinmemekle birlikte belli başlı geri zekâlılıklardan bahsedeceğim. Öncelikle, bu seçimi muhalefet kazansa bile kendisine rağmen kazanmış olacaktı zira Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin pek çok konuda tarihinin en zayıf noktalarından birisine ulaşmışken seçimi kazanamaması muhalefetin suçudur.


Öncelikle ‘’doğru aday muhabbetine bi’ el atalım. Sürecin ilk başında muhalefet cephesinde öne sürülen temelde 4 aday vardı; Mansur Yavaş, Ekrem İmamoğlu, Meral Akşener ve Kemal Kılıçdaroğlu. Meral Akşener bu soruları ‘’ben cumhurbaşkanlığına değil, parlamenter sisteme geçtikten sonra başbakanlığa talibim’’ diyerek bertaraf etti. İmamoğlu birkaç ay öncesinde yavaştan adaylığa soyunurken daha sonrasında tahminen Kılıçdaroğlu tarafından, gelecekteki CHP genel başkanı olma vaadi ile ikna edildi. Böyle bir şey olmadıysa da İmamoğlu’na açılan dava sonucu kendisi hakkında siyasetten men istendi. Dava henüz sonuçlanmadı ancak kendisi aday olsaydı hükümet bir şekilde süreci hızlandırıp konuyu kapatabilir, hiç değilse de vakit kaybettirebilirdi. Kısacası onu da kafakola aldılar, geriye Kılıçdaroğlu ve Yavaş kaldı.


Mansur Yavaş konusunda muhalefet ikiye bölündü. Çok minik bir kesim kendisini sağ tandanslı olduğu için istemiyordu. Bunlar ideolog tayfa, ne yaparsan yap verecekleri karar belli, AKP seçmeninden farkı yok. Geriye kalanlardan istemeyenler de en kuvvetli aday olduğu için kabul etti, bir kısım zaten onu istiyordu. Nitekim şöyle bir argüman sunuldu ‘’Yavaş Ülkücü kökenli olduğu için Kürt seçmen onlara oy vermez’’ ki bu tamamen zırvaydı zira bunu Yavaş daha sonrasında cumhurbaşkanı yardımcısı adayı olarak katıldığı bir HaberTürk programında söyledi. Ülke içi göçün bu kadar yoğun olduğu ve düzensiz olduğu bir ülkede Ankara gibi bir metropolü kazanmış olan bir aday Kürtlerden oy alamadan nasıl yaptı bu işi? Bizim ofisinde puro tüttürerek teori kasan tayfa yine ülkenin demografisinden bihaber… Aynı şekilde Akşener’in masada Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı çıkmasının ardındaki sebeplerden birisi de Yavaş’ın Kürt seçmenden oy alamadığı safsatasını yıkacak belgeleri elinde bulundurması idi. Benim şahsi diyaloglarımda da özellikle muhafazakâr Kürt seçmenin Yavaş’a en başından beri olumlu baktığını görüyordum, demokrat Kürt seçmenin fikri farklı olabilir elbette fakat tüm bu yanılgı aslında yıllardır Kürt seçmenin etnik kimliğini siyasi emelleri uğruna istismar eden HDP yüzünden. Zira bu parti ve öncülleri —ve muhtemelen ardılları— bu istismar sonucu kendilerini siyasetin kilit partisi konumuna getirmişti. Yani her iki taraf da kendi kitlesini konsolide ettikten sonra sıra HDP ile anlaşmaya geliyordu. Benim çocukluğumdan beri bu durum böyleydi ta ki bu seçime kadar… Bu seçimde YSP (HDP’nin yan hesabı) yıllardır Kemalist seçmenin düştüğü konuma gelmişti, gerekirse bağrına taş basıp, başka çaresi olmadığı için istemediği adaya oy vermek. Bu arada düşünülenin aksine Kürt seçmenin aşağı yukarı dörtte biri radikal demokrat partilere oy veriyordu zira çoğunluk olan muhafazakârlar AKP’ye yönelikti. Aynı zamanda aslında Ümit Özdağ’ın yıllardır bahsini ettiği bir ‘’milliyetçi dip dalga’’ bu seçimin belirleyeni oldu. Milliyetçi deyince direkt insanlar ülkü ocakları vs. anlıyorlar ancak milliyetçiliği merkeze koyan bir partiye oy vermeyip milliyetçi olan kitlenin Türkiye’deki büyüklüğü çok fazla hatta şöyle söyleyeyim bu ülkenin sosyal demokratlarının üstünü kazısanız altından milliyetçi çıkar. Bu konunun ayrıntılarına, hususi olarak milliyetçiliği ele aldığım başka bir yazıda ayrıntılı değineceğim.


Tüm bu duruma rağmen Mansur yavaş gerek gönüllü gerekse gönülsüz bir şekilde aday olmayacağını ilan etti ve Kılıçdaroğlu’nun önü iyice açılmış oldu. Kendisinin adaylık sinyallerini vermesi ile beraber toplumun özellikle genç kesiminde aday olmaması yönünde çağrı geldi ancak ‘’Demokrat’’ Dedemiz tabi ki onları dinlemeyerek adaylığını ortaya koydu.


Kemal Kılıçdaroğlu sevdalısı, konuyu hiç anlamayan ancak demokrasiyi arzulayan popüler paylaşımlardan bir tanesi.

Ben Kılıçdaroğlu’nun önce geçmişimizi sonra da geleceğimizi siktiğini söylediğimde ‘’aynen kanka Kemal Kılıçdaroğlu sikti’’ şeklinde imalı cevap verenler oldu. Benim bu arkadaşlara sözde demokrat özde riyakâr dememin sebebi bu çünkü demokrasinin nasıl çalıştığından bihaberler. Yozlaşmış iktidarlar her yönetim şeklinde her dönem peyda olabilirler ancak demokrasinin şu an dünyada optimale en yakın yönetim olarak görülmesinin sebebi bu yozlaşmayı engelleyecek ya da durduracak pek çok dinamiğe sahip olması. Kuvvetler ayrılığı, medya, sivil toplum kuruluşlarının yanında güçlü bir muhalefet demokrasinin sigortasıdır. Kuvvetler ayrılığı yok, medya ellerinde, elle tutulur 3-5 sivil toplum kuruluşu var onları da umursayan yok; ülkedeki gönüllülük oranı %5’in altında (hani demokrattık?), ulan bari güçlü bir muhalefet olsaydı. Ancak yine de bu ülkede sorunun sorumlusu hariç herkes suçlu. Boku başkasına atmaya gerek yok zira muhalefet bu kibir deryasında yüzmeye devam ettiği sürece iki eliyle bir siki doğrultamaz.


‘’Kılıçdaroğlu adaylığı en çok hak eden isim, aynı zamanda en düzgün yönetecek aday’’


Katılıyorum! 2019 yerel seçimleri bir zaferdir hatta çok ciddi bir zaferdir ve bunun kredisi de büyük oranda kendisinindir. Aynı zamanda zıt kutuplarda bulunan insanları bir masaya toplayabilmiş ve bu masanın lokomotifliğini yaparak bir arada tutabilmiştir. Bununla birlikte devlet yönetmek bir kadro işidir ve bu kadroyu en iyi kurabilecek, devlet terbiyesine sahip aday da kendisidir, dolayısı ile bu makamı en çok hak eden kişi kendisidir. Bakın benim bunların hiçbiri ile bir sorunum yok! Lakin idealler ile gerçeklerin uyuştuğunu kim söyledi?


‘’Ama abi Kılıçdaroğlu çok dürüst, temiz, namuslu’’


Bunu kimse inkâr etmedi ki. Lakin artık kendisinden hiç haz etmediğim bir siyasetçinin sözleri ile cevap vereceğim buna; ailemize damat mı alıyoruz?


Peki, tüm sıkıntı bu muydu yani yanlış aday mı? Hayır, zira buna rağmen bu seçim kazanılabilirdi fakat burada da yıllardır CHP’ye yöneltilen bir eleştiriye tosluyoruz; toplumdan kopuk. Öncelikle şunu belirteyim, AKP algıyı çok iyi yöneten bir partidir dolayısı ile rakiplerine yapıştırdığı ve esası olmayan pek çok damga vardır. ‘’Kılıçdaroğlu’nda liderlik vasfı yok’’ safsatası bunlardan bir tanesidir mesela hatta hususi olarak bu algıya karşı çıkan bir yazı yazmışlığım da var.


AKP öncesine dayanan ve hatta Atatürk’ün kendi zamanında bile eleştirdiği bir durumdur bu halktan kopukluk. Gerçi kapatılma öncesi ve sonrası CHP’nin birbirinden fazlasıyla farkı olduğunu da belirtmek gerek, CHP’nin içerisinde eskisi gibi bir demokrasinin var olduğunu söylemek güç.


Fakat öncesinde, bu dönemde kurulan DEVA ve Gelecek Partisi gibi partiler konjonktür partileridir. Bu partilerin, konjonktür değiştikten sonra siyasette kalabilmesinin daha doğrusu varlık gösterebilmesinin tek çözümü yenilenen düzende kendilerine yer bulmalarıdır. Bu adamların Erdoğan’dan gelecek herhangi bir sinyal sonucunda iktidara destek vermeyeceğini garanti eden şey ne? Ki zaten Babacan bunun ışığını katıldığı Babala TV programında yaktı. Yani Kılıçdaroğlu ‘siyasi dehasını’ bir kere daha görmüş olduk en iyi ihtimalle kendi elini kitledi, yani meclis kaybedildi…


Şimdi konumuza dönelim, nasıl oluyor bu halktan kopukluk, yani Erdoğan’ın söylediği gibi bu CHP’liler villalarında kahkahalarla viski içen monşerler mi? Bu söylem tamamen AKP iktidarının muhalefette iken seçimi kazanmak için toplumun ‘’varoş’’ kesimini kendine bağlama taktiğidir. CHP’nin toplumdan kopuk olması toplumun geneli ile aynı hassasiyetleri taşımıyor ve/veya toplumun geri kalanının hassasiyetlerini umursamıyor oluşudur. Mesela başörtüsü konusunda şu an elde edilen haklar bakidir, daha sonrasında gelecek herhangi bir hükümet bunu geri alamaz ve kimsenin de derdi bu değil açıkçası ancak toplumun bir kesiminin bu konuyla alakalı travması mevcut. Benim umurumda değil açıkçası, ancak konu ben değilim ki. Olur da ilerde böyle bir gaflete düşen olursa gelin beraber yürüyelim bu hakkınız için.


Ne demiştik, bu hükümet bir algı ustası. Bu adamlar 28 Şubat dönemini CHP dönemi diye topluma yutturdular yahu daha ne olsun. İşin ironik tarafı o dönem iktidarda bulunan DSP, MHP ve ANAP şu an AKP iktidarını desteklemekte…


Herhangi bir iletişim, siyaset bilim ya da biliş bilim kitabını çevirin, size insanların kararlarını aklıyla değerlendirmesine rağmen duyguları ile verdiğini söyleyecektir. Öyle ‘’beş bin sayfalık mutabakat metni’’ demekle seçim kazanılmaz, fakültemize dekan seçmiyoruz. Mesela bugün HÜDAPAR gelse ve dese ki ‘’alanında dünyanın tartışmasız en iyi insanlarını bulduk, bize oy verin’’ ben yine de oy vermem, veremem. Her şeyi geçtim ülkemin bütünlüğe karşı bir tehlike mevcut o tarafta. Bakınız, söz konusu toplumsal meseleler olduğu zaman ilk aklınıza gelen şey genellikle ya yanlış ya da eksiktir. Mesela, Dilek İmamoğlu’nun İzmir mitinginde yaptığı zafer işareti… Şimdi sen ortalama seçmene anlatamazsın ‘’o işaret Winston Churchill’in II. Dünya Savaşı’nda yaptığı cart curt’’ anlatamazsın kardeşim çünkü o işaretin bu ülkede hangi kesim tarafından ne manada kullanıldığı belli. Aynı şekilde Kılıçdaroğlu’nun seçimin son gününe kadar ağzından düşürmediği ‘’Kavala-Demirtaş’’ muhabbeti… Bilmeyenler için Osman Kavala 15 Temmuz Darbe Girişimi ile ilişkilendirilmiş ve casuslukla suçlanmış bir figür. Yargılanması sona erdi ve suçlu bulunup ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm edildi. Selahattin Demirtaş ise günümüz HDP’si ve türevi partilerin kuruculuğunu, başkanlığını yapmış, alenen bölücü terör örgütü lideri Öcalan’ı ‘başkan’ olarak tanımlayan ve onun heykeli dikeceğini iddia eden bir arkadaş. Onun da içerisinde bulunduğu durumu tahmin ediyorsunuzdur… Ve Kılıçdaroğlu son güne kadar ağzından düşürmedi bu iki figürü. Hatta kendisinin metin yazarı kimse onun ben aklına şaşayım çıktı bir seçimde dedi ki ‘’Osman Kavala’nın, Selahattin Demirtaş’ın serbest kalmasını istiyorsanız bize katılacaksınız.’’ Bakınız, ben dâhil pek çok insan biliyor ki böyle bir şey olmayacak, Kılıçdaroğlu’nun söylemek istediği şey ise ‘’bu insanların yargı süreci doğru uygulanmadı, biz hukuku yeniden temin edeceğiz ve kendileri ile alakalı adil bir yargılanma olacak’’ ki bunda bir sakınca yok. Fakat tekrar ediyorum, siyaset bir algı işidir; sen adamlara böyle kozlar verirsen bunu kullanırlar nitekim öyle de oldu. Ellerindeki tüm medya gücünü bunları yaymak için kullandılar bunun sonucunda da seçmen oy kullanmayı sadece yönetimin değişip değişmemesi olarak değil vatan müdafaası olarak gördüler. Bu hataların en büyük sebebi de danışman tayfası bu arada neymiş efendim ''Biden Trump'a karşı böyle kazanmış, azınlıklara oynayarak'' ulan senin ülkenin birincil sorunu etnik çatışma mı? ABD daha kurulmadan önce, İngiliz kolonisiyken bile var olan ve yüzyıllar süren bir çatışma onlarınki. Atlantik ötesi bir ülkenin toplumsal sıkıntıları ile bir Ortadoğu ülkesinin toplumlar sıkıntıları bir olabilir mi, ne coğrafya aynı ne de kültür. Bakın ben boşuna demiyorum, sosyal bilim çıkışlı insanların %80'ini çöpe ayın bir halt bilmez bunlar, ben sosyal bilim çıkışlıyım da ondan diyorum. Bu söylediğime ‘’işte bu da toplumun aptallığı’’ diyenler olacaktır ve bu da bizi tekrar toplumun hassasiyetlerini anlamamaya götürür.


Bana göre en can alıcı kısma geldik, ortaokul arkadaşlarımdan askerlik arkadaşlarıma kadar pek çok insanın duygusal davrandığı için bana tepki gösterdiği noktaya; muhalif kibri… Muhalefet seçmeni, iktidar seçmenine kıyasla nispeten daha yüksek bir ‘öğrenime’ sahip olduğu için kendini allame-i cihan sanmakta. Arkadaşlar, okul sadece zihni terbiye eder o kadar. Eğer ki kıstasımız bu olsaydı Celal Şengör’ü aday yapardık zaten o da sizden daha az kibirli değil. Vasattan daha yukarıda olmayan zekâ seviyeniz ve hiçbir dayanağı olmayan özgüveniniz nereden geliyor emin değilim ancak bu üstten bakış hepimize zarar veriyor.


Muhalif seçmen siyasette temsil edilmiyor. İronik bir şekilde bunun esas sorumlusu olan muhalif siyasetçiler bundan en çok fayda görenler. Şu an CHP oyları bu kadro tarafından rehin alınmış durumda, alternatifsizlikten ötürü belli bir yöne doğru oy vermek zorunda bırakılmış halde. Bu durum sadece ve sadece sizlerin, tabanın talebi ile değişebilir SİZ TALEP EDECEKSİNİZ! Muhalif seçmenin diğer seçmenlerden farklı olmadığının bir kanıtı da budur; neye inandıklarını bilmiyorlar. 10 tanesini çevir 7 tanesi demokrasiyi tanımlayamaz 1 tanesi de yanlış tanımlar.


İnsanların seçimlerini günün sonunda duygularla yaptığını söylemiştim ancak tecrübelerimizden ders çıkarma kısmı, işte o akılla alakalıdır ve muhalif seçmen bu seçimi akılla değil duygularla kucakladı. Tam da bu yüzden kaybedilmiş bu seçimin faturasını bile çıkaramıyoruz. Bizim şu an hesap sorup yanlış yapılan yerleri tespit etmemiz gerekmekte. Fakat biz aptal saptal teselliler ve güzellemeler ile durumu romantize ediyoruz, ‘’biz senden razıyız Kılıçdaroğlu’’ ömrümü yedin be adam ne razısı…


"Celladına âşık olmuşsa bir millet,

İster ezan, ister çan dinlet.

İtiraz etmiyorsa sürü gibi illet,

Müstahaktır ona her türlü zillet." ~Ömer Hayyam


‘’Aç bırak itaat etsin, cahil bırak biat etsin.’’ ~Aziz Nesin


‘’Zeki bir insana en büyük işkence, cahillerin tercih ettiği düzence yaşamaktır.’’ ~George Orwell


Baka hele şu kibre. Aynen abi siz çok zekisiniz çünkü CHP’lisiniz. Ömer Hayyam kim desem cevap veremezsiniz, Orwell’i sosyal medyada yapılan piyasasından tanırsınız. Aziz Nesin derseniz ‘’Türk halkının %60’ı aptaldır’’ lafını sizler için söylediğini anlamanız için kaç seçim daha kaybetmemiz lazım? Daha öncesinde hiçbir yazımda okuyucuya karşı bir öfke duyarak yazmamıştım ancak kusura bakmayın benim gözlem becerimin çeyreğine sahip olmayan insanlardan nasihat dinlemeye başladığım için artık tevazu gösterecek sınırı geçtim ben.


 


Comments


Fikir ve görüşleriniz için...

Gönderiminiz için teşekkürler!

İnsan, anılarda yaşar.

bottom of page