top of page

Yok, Şimdi Öyle Demeyelim De...


 

Karga

2 Aralık 2021

 

SJW, Social Justice Warrior


Gün geçmiyor ki bir andaval daha çıkıp politik doğruculuk kisvesine bürünmesin. Bu sefer olan şey de Eti Gıda A.Ş.’nin ‘’Negro’’ adı ile bildiğimiz bisküvisinin adını ‘’Nero’’ olarak değiştirmesi idi. Normalde bununla alakalı uzun uzadıya, akademik kaynaklarımı göstererek bir deneme yazasım vardı ancak amacım, konuyu üslup olarak, mümkün mertebe basite indirgeyerek anlaşılmasını kolay kılmak olduğu için serbest bir metin ile yazmayı uygun gördüm.


İlk olarak Eti’nin neden böyle bir harekete giriştiğini anlayalım. ‘’Negro’’ kelimesi Latince olup siyah anlamına gelmektedir ki buraya kadar hiçbir sıkıntı yok. Asıl sıkıntı buradan sonra başlıyor normal şartlarda sadece bir rengi belirtmek maksadı ile kullanılan bu kelime coğrafi keşiflerin başlaması ve kolonizasyon hareketleri ile farklı bir anlama erişti. Durumun anlaşılması için ufak bir tarihsel girizgah yapacağım. Kristof Kolomb’un 1492 yılında II. Ferdinand (Aragonlu Ferdinand) ve I. İsabella’dan (Kastilyalı İsabel) aldığı destek ile batıya doğru giderek Çin’e ve Hindistan’a açılan bir rota bulma isteği ile başlıyor bu durum. Bu uğraş sonucunda farklı bir kıta keşfedilmesi ile birlikte kolonizasyon başlamış oldu. Fakat bu kolonizasyon sırasında ciddi bir rekabete giren İspanya ve Portekiz neredeyse savaş noktasına gelince Papa, bahsi geçen iki ülke de Katolik olduğundan mütevellit arabuluculuk yaptı. Bu arabuluculuk sonucunda Tordesillas Antlaşması imzalandı. Bu antlaşmaya göre Papa o güne kadar bilinen dünyayı ikiye böldü ve dünyayı ikiye böldüğü meridyenin Avrupa’ya göre batısında kalan kısım İspanyollara ve geriye kalan kısımda Portekizlilere kolonizasyon için verildi.


Papa tarafından onaylanmış olan Tordesillas Antlaşmasının günümüz haritasında sınırları.
Papa tarafından onaylanmış olan Tordesillas Antlaşmasının günümüz haritasında sınırları.

Afrika’yı kolonize etmeye başlayan Portekiz hâlihazırda orada bulunan kölelik sisteminden faydalandı ve oradaki yerel halk ile kendi ürettikleri silahları satıp karşılığında hammadde takası yapmaya başladı. Hammadde denince insanların aklına sadece yeraltı kaynakları gelebilir ancak insanın sağladığı işgücü de bir hammadde olarak kullanılabilir. Bu kısımda şunu belirtmek istiyorum; herhangi bir ülke sadece girişmek için köleliğe girişmez zira bu sistem de biraz meşakkatli bir sistemdir ancak bunun neden böyle olduğuna bu yazıda girmeyeceğim zira bizi çok farklı konulara çıkartabilir. Ayrıca daha sonrasında pek çok farklı ülke Afrika üzerinden insan ticaretine girişmiştir lakin ilk plantasyonların kurulması ve bunun sistematik bir şekilde sürdürülmesi Latin ülkelerinde başlamış olmakla birlikte Afrikalıların, Avrupalılardan ten rengi olarak daha siyah olması ya da bu durumun tam tersi (Avrupalıların, Afrikalılardan daha beyaz olması ya da daha az siyah olması zart zurt) bizi, ten rengi bazlı bir ayrıma götürmüştür. Bundan ötürü Afrikalı kölelere uzun yıllar boyunca “Negros” denmiştir. Bu söylem İngilizce emsali olan “Negroes” ve yine ondan türeyen “Niggers” ile devam etmiştir. İlerleyen zamanda dünya çapında köleliğin kaldırılmaya başlanması ve Amerika’da siyahilerin haklarını kazanması sonucunda hâlihazırda aşağılayıcı bir terim olan “Negro” ve türevi söylemler günlük hayattan mümkün mertebe kaldırılmaya çalışılmıştır. Bunun benzeri aşağılayıcı terimler dünyada birçok halk, etnik kimlik ve cinsel kimlik için mevcuttur nitekim bunların kullanımının mümkün mertebe aza indirgenmesi gerekmektedir elbette. Şimdi diyebilirsiniz ki “Karga o zaman bu gayet normal değil mi çünkü burada yüzyıllarca süren bir eziyetten bahsediyoruz’’[1] evet öyle ancak spesifik olarak Eti’nin bu çabası aynı anlamı içermez, nedeni de dil, kültür ve insan ilişkisinden kaynaklanır.


Öncelikle kültürün tanımını yapacak olursak “bir topluluğun yaşadığı coğrafya içerisinde tecrübe ettiği fiziki, politik, sosyal ve benzeri mücadelelere karşı geliştirdiği davranış ve değer biçimlerinin toplamı” gibi bir tanım işimizi görecektir. Konu dile geldiği zaman durum daha da karmaşıklaşıyor zira biz sosyal bilimciler olarak dili modernite[2] öncesinde insanın bir icadı olarak görüyorduk. Fakat özellikle 20. yüzyılın sonu ve 21. yüzyılın başlaması ile birlikte dünya çapında bilimin şeklinin değişmesi sonucunda birçok multidisipliner (çok-disiplinli) alan ortaya çıktı ve biz bu alanların yaptığı araştırmalar sonucunda şunu öğrendik ki en eski insan toplulukları dahi anlamlı dil becerilerine sahiptiler. Hatta bu yüzden olacaktır ki artık insan ile alakalı “ilkel” değil de “ilksel” tanımı daha uygun görülür hale geldi. Yani olay “tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan’’ haline geldi; hangisinin önceden geldiğini bilmemekle birlikte bunun bir önemi olmadığının farkına vardık çünkü dil, kültürden beslenmekle birlikte kültürü beslemektedir bu durumun aynısı kültür için de geçerlidir. Yani dil, insan için sadece iletişim kurmasına olanak veren bir enstrüman değil aynı zamanda davranışlarını belirleyen ve hatta davranışları ile belirlenen bir olgudur. Bu sonuç da bizi ırkçılık dediğimiz kavramın kültürel bir yapı olduğu sonucuna götürüyor


Türk kültürüne baktığımız zaman Afrika kökenli insanlar için yapılan adlandırmalar arasında temelde üç farklı adlandırma görüyoruz; zenci siyahi ve Habeşi. Ancak ilginçtir ki bu sıfatların hiçbiri Türkçe olmamakla birlikte (Zenci Arapça, Siyahi Farsça, Habeşi Arapça) orijinal Türkçede böyle bir ayrım da yoktur. Özellikle son yıllarda ‘’zenci’’ dendiği zaman saçma sapan duyar kasan insanlar görüyorum çünkü bunu ayrımcı/ırkçı bir tanım olarak görüyorlar. Bu kelimenin kökenine baktığımız zaman Arabi, Farisi, Kürdi, Rumi, Türki gibi temelde coğrafya bazlı bir genellemedir. Yani “zenci” kelimesi “Zencli” ya da “Zenc şehrinden olan” anlamına gelmektedir. Peki, neresidir bu Zenc? Üzerinde bulunduğu Zenc Sahilinden adını alan Zanzibar (‘’zanjii’’ adlandırmasının temeli buradan gelir, kendi dilinde Zanzibar, Zenc Şehri anlamına gelmektedir)... ‘’Habeşi’’ sıfatı da aynı şekilde ‘’Habeşli’’ yani günümüzün Etiyopyalısı anlamına gelir. Kısacası o dönemde Fildişi Sahili‘nden de gelsen, Kenya’dan da gelsen Türklerin yaşadığı topraklarda seni Habeşi ya da zenci olarak adlandıracaklardı. Bunun benzeri genellemeler tarihte yaygındır, mesela bir dönem doğu dünyası gördüğü tüm Avrupalılara Frenk, batı dünyası da gördüğü tüm Müslümanlara Türk demiştir zira o dönemin dünyası bu kadar global olmadığı için insanlar ayrıntılara hakim değillerdi ve açıkçası çok da umursamıyorlardı. Hatta bu üç sıfat arasından illa bir şeyi ırkçı olarak göreceksiniz ‘’siyahi’’ kelimesini ırkçı olarak görmeniz daha mantıklı olur. Desem de inanmayın çünkü aynı prosedür geçerli; ne İran kültüründeki ne de Türk kültüründeki ayrımcılık dinamikleri temelde ten bazlıdır. Kısacası batı dilinde/kültüründe var olan bir normu sahiplenmek ancak “kendini Amerikan sanma’’ ile açıklanabilir zira bu tür olay ve olgular zaman ve coğrafya ile ilişkilendirilemeden açıklanamaz. Peki, ‘’yurt dışında satmak için yapmışlardır’’ desek kurtarır mı? Hayır, çünkü yurt ışında zaten ‘’Mola’’ adı ile satılıyor. Yani sen böyle bir kültürel dinamiğe sahip olmayan bir ülkede neden buna takılıp bunun üzerine bir politika uyguluyorsun ki birader?


Genel anlamda politik doğruculuk her zaman kötü bir şey değildir ancak bugünün dünyasında durum artık öyle bir raddeye gelmiştir ki post modern dönemin kakofonisi bu kavramı da altüst etmiştir. Biz normalde post modern dönemin iyi yanlarından birisinin “tabuların yıkıldığı çağ’’ olması olduğunu sanıyorduk fakat şu anlaşıldı ki post modern dönem tabuları yıkmıyor, eski tabuların yerine yenisini koyuyor. Aynı şekilde bu tür ifadeler tabulaştığı sürece bahsi geçen ırkçılık ve türevi olaylar asla son bulamayacak zira konunun içerisindeki kavramların hepsi yasaklandığı zaman geriye konuşacak bir şey kalmıyor. Bir insanın ırkçı olma gibi bir düşünce özgürlüğü yoktur[3] ancak ırkçı olmayan fikrini ifade ederken yeri geldiğinde ırkçı ifadeler kullanabilmelidir ki zaten kelimeler, sadece içerisinde bulundukları kontekst içerisinde anlam kazanırlar. Yani ben birisine karşı herhangi bir ırkçı kelime kullanmadan da ırkçılık yapabilirim vs. ancak siz ifade özgürlüğünü kısıtlar iseniz fikirler hiçbir zaman özgürleşemez. Tam da bu yüzden insanların hiçbir ihtisas ve ihtiraslarının olmadığı alanlar ile alakalı boş beleş muhabbetler içerisinde bulunması olayı sadece daha da kötüye götürecektir ve “onu demeyelim, bunu demeyelim“ diyerek sözüm ona “devrimcilik” oynayan insanlar aslında bu duruma sadece odun taşıyan kişilerdir çünkü sorunun çözülmesine dolaylı yoldan engel olmaktadırlar.


PS: Bu arada, bizde bu çeşit bir ayrımcılığın olmamasının nedeni bizim çok ahlaklı, çok namuslu zart zurt olmamızdan kaynaklanmıyor onu da belirtmiş olayım ancak bunun üzerine ayrıca bir yazı yazmayı planlıyorum.


 
[1] Bu eziyet birçok insanın tahmin ettiğinden çok daha ağır olmakla birlikte belgelidir. Bunun üzerine birçok kitap ve makale yazılmış, film çekilmiştir. Birçok güvenilir kaynakta bu olaylara yönelik yazı, çizim ve fotoğraflar bulabilirsiniz. [2] Evet, modernite, modernizm değil. Modernite 17. Yy civarında ortaya çıkan değerler sistemidir. Modernizm ise 19-20. Yüzyıl civarında ortaya çıkmış ve benzer özelliklere sahip olmakla birlikte çok farklı şekilde kendisini göstermiştir. [3] Yoktur çünkü bkz. Karl Popper’in ‘’Hoşgörü Paradoksu’’.

Comments


Fikir ve görüşleriniz için...

Gönderiminiz için teşekkürler!

İnsan, anılarda yaşar.

bottom of page